Türkiye’de Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Nüfus Politikaları

Sosyal Yönleriyle Nüfus Politikaları

1963 yılında Bakanlar Kurulu tarafından TBMM’ye sunulan Nüfus Planlaması Kanun Tasarısı 10 Nisan 1965 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak, 557 sayılı Nüfus Planlaması Kanunu adıyla yürürlüğe girmiştir. Nüfus Planlaması Kanununun temel hükümleri aşağıdaki gibidir.
“Nüfus planlaması fertlerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sahibi olmaları demektir. Bu husus, gebeliği önleyici tedbirlerle sağlanır. Tıbbi zaruretler dışında gebelik sona erdirilemez veya sterilizasyon veya kastrasyon ameliyatı yapılamaz”.
Nüfus planlaması zaruretinin duyurulması ve bu hususlarda eğitim, öğretim ve uygulama Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nca hazırlanacak bir yönetmelik esaslarına göre askeri, resmi ve gönüllülüğü esas alan teşekküller ile işbirliği yaparak yürütülür. Bu amaçla, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı özel teşkilat kurmaya ve gebeliği önleyici ilaç ve araçları ihtiyacı olanlara parasız ve maliyetinden aşağı fiyatla vermeye veya verdirmeye veya sattırmak için tedbir almaya yetkilidir. Nüfus planlamasında kullanılacak araç ve ilaçların yeterliliği ile uygulamaya ait yönetmelik Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından aralarında tıp fakülteleri öğretim üyelerinin de bulunduğu bir komisyon, yazılı görüşleri alınmak suretiyle hazırlanmıştır. Nüfusun sosyal yapısı, dikkatlice uygulanacak nüfus  politikalarında ele alınmadığı zaman; gecekondu, anarşi, işsizlik, boşanmalar, adi polisiye olaylarda artış ve sosyal patlamalar git gide hız kazanır.

Ekonomik Yönleriyle Nüfus Politikaları


Hızlı nüfus artışını hedef alan Türkiye’nin ilk nüfus politikası bu amacını şu iki ekonomik nedene dayandırıyordu. Birincisi, Türkiye’nin boş duran tabii kaynaklarını işletmek, uygulanan tekniği modernleştirmek, ikincisi ise, hızlı çoğalma ile ülkedeki sosyal işbölümü ve ihtisaslaşmayı sağlamak.
I. Beş Yıllık Kalkınma Planında hızlı nüfus artışının, milli gelir artışının önünde olması nedeniyle meydana gelebilecek ekonomik sorunları önleme amacını taşıyan bir nüfus politikası izlenmiştir. Nüfus artışı, milli gelirdeki artış hızı önünde olduğu sürece;
• Ekonominin gelişmişliğinin bir ölçüsü olan kişi başında gelir artışı ağırlaşacaktır.
• Hızlı nüfus artışı yatırımların niteliğini etkileyecek, ekonomik yatırımlar yerine demografik yatırımların yapılmasını zorunlu kılacaktır.
• Ülkenin küçük yaşlardaki nüfusu arttığından, tüketim ihtiyacı da artacaktır.
• İşgücü arzı konusunda problemler çıkacaktır.
Bu nedenlerden dolayı, hızlı gelişmeye sekteye uğratacak, hızlı nüfus artışını daha da düşürecek söz konusu ekonomik konulara çözüm bulmak istenmiştir. Öte yandan, III. Beş Yıllık Kalkınma Planında da aynı politikanın izlendiğini görüyoruz.

II. Beş Yıllık Kalkınma Planında ise, konunun uzun dönemde çözümlenmesi gereken bir sorun olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca, zamanla değişen ve gelişen sosyo-ekonomik yapıyı yüksek doğurganlığın etkileyeceği görüşüne yer verilmektedir.

Siyasi Yönleriyle Nüfus Politikaları

TBMM’de 1922 yılında Atatürk tarafından yapılan bir konuşmada politik nedenlerden dolayı ülkenin nüfusunu artırma yönünden bir politika izlendiği görülmekte ve bu politikanın dayanak noktalarını şunlar oluşturmaktadır;
• Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı nedeniyle erkek nüfus miktarının azalması,
• Avrupa ülkelerinin Birinci Dünya Savaşının insan kırımı üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek üzere hızlı nüfus artış politikaları izlemeleri,
• O tarihlerde Türkiye’de ölüm oranlarının yüksek olmaları nedeniyle nüfustaki azalmanın doğumlardaki artışla önlenmeye çalışması,
• Fazla nüfusun bir ülke içindeki siyasi ve askeri güç sağladığı ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin özgürlüğünü devam ettirmesinin bir şartı olduğu düşünceleri sayılabilir.
• Bu dönemde hızlı nüfus artışını sağlamak için bir takım önlemler alınmıştır; İlk kez 1929 yılında beş çocuktan fazla ailelerin yol vergisinden muaf tutulduğunu görüyoruz. Bundan başka, 1930 yılında altı veya daha fazla çocuklu ailelere bir madalya verilmesi kabul edilmiştir. Ayrıca, ülkede çocuk kaybını önlemek amacıyla 1936 yılında TC Kanunlarına çocuk aldırma işlemlerini ağır cezaya çarptıran müeyyideler getirilmiştir.

Kaynak: Ersin GÜNGÖRDÜ Ekim 2003 Cilt:11 No:2 Kastamonu Eğitim Dergisi 481-486

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir