5) Gelişmekte olan ülkelerde de elektrikli ev aletleri kullanımı artmış, motorlu ve diğer teknik araç sayısı gittikçe çoğalmış ve bu yolla da karbon yayılımı katlanarak büyümüştür.
6) Kyoto protokolünü hazırlayan bilim insanları, şimdiye kadar yapmış oldukları araştırmalara dayanarak üç temel ilke üzerinde durmuşlar ve bu ilkelerin benimsenerek uygulamaya konması için büyük çaba harcamışlardır. Küresel ısınmayı ve buna bağlı olarak küresel iklim değişimini bir dereceye kadar engelleyebilecek strateji olarak kabul ettikleri bu üç temel ilkeyi şu şekilde belirlemişlerdir:
– Bütün dünya için yaklaşık 200 milyar dolar tutarındaki geleneksel enerji üretim kaynaklarını destekleme fonu azaltılmalı, karbon vergisi fonları, temiz enerji üretimi için harcanmalıdır.
– Enerji kullanımında verimlilik ve tasarruf önlemleri alınmalı ve yaygınlaştırılmalı.
– Temiz enerji kaynakları bulunması ve kullanılmasını destekleyecek önlemler alınmalıdır. Örneğin güneş, rüzgar, hatta deniz dalgaları enerjisinden yararlanılmalıdır. Bu hususta Japonya’nın “Güneş Enerjisi Damlar Projesi” örnek olarak verilebilir. Kyoto protokolünün uygulanması ile bu üç temel ilkeye dayanan sera gazları salınımı önemli ölçüde azalacaktır. Onun için bu protokol tüm insanlığın umut kaynağı olmuştur.
Rusya’nın bu protokole 2004 yılında taraf olmasıyla, küresel ısınmaya karşı alınabilecek önlemlerin önündeki engellerin kalkması nedeniyle, 2004 yılına bu potansiyel tehlike için dönüm noktası olarak bakılmaktadır. Kyoto protokolünün yürürlüğe girmesiyle insanlık küresel ısınma sonucunda meydana gelebilecek ekolojik afetlerin bir dereceye kadar azaltılabileceğini ümit etmektedir. Ancak
alınan önlemlerin olumlu etkisi çok uzun yıllar sonra ortaya çıkabilecektir. Ayrıca dünya üzerindeki bütün ülkelerin kendine düşen sorumluluk ve yaptırımları ne dereceye kadar yerine getireceğini de zaman gösterecektir. Çünkü hükümetler, Kyoto Protokolünde taahhüt ettikleri yükümlülükleri yerine getirmekte, bazı sosyal engeller (çarpık kentleşme, toplumun yaşam düzeyini sürekli olarak yükseltme eğilimi, çevre tahribinin bir türlü önlenememesi, ekonomik kâr ve yarar hırsının ağır basması vb.) nedeniyle orlanmaktadır. Bazı bilim insanları buna ek olarak, ABD’nin bu protokolü imzalamamasının, başarı umutlarını azalttığını ifade etmektedirler. Bu umutsuzluklarını “Küresel ısınma sorununun çözümü için birçok jenerasyonların çalışması gerekecektir.” şeklinde dile etirmektedirler. Çözüm içinde şu anahtar bilgileri vermektedirler: “Sorunun çözümü için sadece bir tane sihirli değnek yoktur. Çok yönlü politik önlem ve yaklaşımlar bu sorunun çözümü için uygulanacak en doğru yoldur.” Bu yolda başarılı olabilmek için aşağıda açıklanan gerçeklerin hiçbir zaman gözden uzak tutulmaması gerektiğini vurgulamaktadırlar. · Küresel ısınma ve iklim değişikliği olayını artık geri çevirme olanağı yoktur. Yapılabilecek tek şey, değişim hızını kesip ekstrem derecede zararlı etkilerden kurtulmak
olacaktır.
· Küresel ısınma olayının en tehlikeli yanı, bunun hızlı ilerleyen bir trene benzemesidir. Frene ne kadar çabuk basarsanız basın, treni hemen durduramazsınız. Ne kadar geç basarsanız o kadar çok yol alır.
· Gerekli önlemleri almada ve isteksiz davranışlarda, her ne kadar ekonomik düşünce ve çıkarlar rol oynamakta ise de, bu tutum ve davranışların esas nedeni şudur: İnsanların olayları kavrayabilmesi için mevcut bilgi düzeyleri ve yeteneklerinin, ekolojik
afetlerin gelişme hızının çok gerisinde kalmasıdır. Bunun da temelinde şu gerçek yatmaktadır: Tüm canlılar için son derece tehlikeli sorunlar, farkına varılması genellikle en güç olan sorunlardır. Bütün güçlüklere ve olumsuz tutum ve davranışlara karşın, insanoğlunun geliştirdiği teknoloji ile yarattığı bu potansiyel ekolojik tehlikeleri, yine kendi yaratacağı teknolojisi ile önleyebileceğine olan inancımızı koruyarak, bu konuda beliren umut ışıklarının büyümelerine yardımcı olmak, en doğru yol olarak görünmektedir.
Küreselleşme artık içinden çıkılmaz bir hal alıyor